top of page

Seçmeni “İkna Etmek” mi, “İnşa Etmek” mi?

  • Yazarın fotoğrafı: Eray Adanır
    Eray Adanır
  • 7 gün önce
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 5 gün önce

Siyasal kampanyaların geleneksel yaklaşımı, seçmeni ikna etmeye odaklanır. Seçmen; edilgen, kararsız, kolay yönlendirilebilecek bir kitle olarak tanımlanır. Kampanyalar, doğru mesajı, doğru zamanda, doğru kanaldan ulaştırarak bu kitleyi etkilemeyi amaçlar. Ancak artık bu model, dijital çağın gerçekliğiyle çelişiyor. Çünkü günümüz seçmeni, yalnızca mesajın alıcısı değil; aynı zamanda mesajın üreticisi, yorumlayıcısı ve yayıcısıdır.

Bugünün seçmeni, siyasi kimliğini sosyal medya profiline yansıtıyor, desteklediği aday için içerik üretiyor, kendini bir siyasi pozisyonun parçası olarak konumlandırıyor. Artık seçmen, kampanyanın pasif hedefi değil; aktif ortağı, öznesi. Bu nedenle siyasal pazarlamada “ikna” değil, “inşa” odaklı yeni bir yaklaşım gereklidir.

Bu yeni yaklaşım, kampanyaları sadece oy toplama aracı değil; seçmenle ortak bir siyasal anlam yaratma süreci olarak görür. Seçmenin kimliğine, değerlerine, yaşadığı yere ve deneyimlerine göre şekillenen, karşılıklı ilişki kuran, empati barındıran ve seçmeni siyasetin merkezine yerleştiren bir modeldir.


Örneğin büyük metropollerde yaşayan genç seçmen ile küçük bir ilçedeki esnafın duyarlılıkları aynı değildir. Kampanya dili, görselleri, söylemleri ve kullanılan mecra seçimi, bu farklılıkları gözetmeli; herkese tek bir mesaj yerine, kişiselleştirilmiş temas yolları oluşturmalıdır. Yani Trabzon’da kullanılan kampanya diliyle Diyarbakır’da kullanılan aynı olamaz. Olamaz çünkü seçmen farklı, bağlam farklı, hikâye farklı.

İkna temelli kampanyalar çoğu zaman seçmeni yalnızca bir oy olarak görür. İnşa temelli kampanyalarda ise seçmen, siyasi sürecin duygusal ve sosyal ortağıdır. Bu yaklaşımla seçmen sadece seçime kadar değil, seçimden sonra da kampanyayla bağ kurmaya devam eder. Kampanya bir gün sona erse de, seçmen bu sürecin bir parçası olduğunu hisseder.

Peki nasıl?


  • Seçmenin kimliğine saygı duyarak,

  • Onunla birlikte içerik üreterek,

  • Katılım alanları açarak,

  • Yerel ve kültürel kodları dikkate alarak,

  • Seçmeni bir hedef değil, bir ortak olarak görerek.


Kampanyalar artık sadece “biz ne anlatacağız?” sorusuyla değil, “seçmen ne anlatmak istiyor?” sorusuyla başlamalıdır. Çünkü bu soru, sadece oy değil; sadakat, gönüllülük ve kalıcı bağ getirir.

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
Siyasal Dedikodunun Gücü

Reklamlar, mitingler, sosyal medya paylaşımları… Bunlar bir kampanyanın görünen yüzüdür. Ancak görünmeyen, sessiz ama etkili bir kampanya...

 
 
 
Z Kuşağını Kazanmanın 3 Yolu

Z kuşağı, siyasetin karşısında değil, artık merkezindedir. 1997 sonrası doğan bu genç jenerasyon, oy verme yaşına ulaşmış, hatta bazıları...

 
 
 

Yorumlar


Yeni Yazıları Kaçırma, Abone Ol!

Teşekkür ederiz.

bottom of page